31 Temmuz 2013 Çarşamba

bazen..

Hiçbir şey olmamış gibi çekip gitmek gerekir.

Hiç duygu harmanlaşmamışcasına..yaşananlar yokmuşcasına gitmek gerekir.

Yastıkta dna kalmamışcasına,vücutta sıvı bırakılmamış,ter tuzu damakta tatlanmamışcasına..

Gözyaşları birbirine karışmamışcasına,yürekler tek nefeste senkronize olmamışcasına..

Kalbin tatlı-sert ağrısına kapılıp,beraber geçirilen,uykunun kapısını çalmaktan çekindiği -ve sonradan kronik hale gelen - geceler hiç varolmamışcasına..

gitmek gerekir.

Arkaya bile bakmadan,hiç tereddüt bile etmeden basıp gitmek gerekir.

Çünkü,olmayanla olunmaz. Olabilmişe ise dokunulmaz,sorgulanmaz.

Geçilen yolu bulandırmadan gitmek gerekir. Olduramamanın bedelini oldurmuşlardan çıkarmadan, haddini bilerek gitmek gerekir.

Sessizce gitmek gerekir..



15 Temmuz 2013 Pazartesi

fail u re


Başarısızlıklarımla gurur duyuyorum.
Görülen her "you" sizi içermez,bugün biraz kendimden bahsedeceğim.

Nasıl mı ? Mesela rakı içmeyi beceremem,sevmiyorum.Meze sikiciyim. Tatlı içki severim. Masada en geç yamulan gibi görünsem de birdenbire sarhoş olduğum için sonuç çoğu zaman : black out !
Torrent kullanırım. Pijamalarımla yattığım yerden film izlemenin keyfi pahabiçilemez. Vicdanen rahatım,çünkü çoğu ülkeye göre pahalı burada internet. Ama sülüğüm,çok pis çekerim,aynı orantıda paylaşıma kapalıyım.
Bazı duygularımı orantısız kullanırım. Sevgi ve sadakat gibi. Yoğun ve temporary,tabii bunda fiziksel ve ruhsal faktörlerin etkisi büyük.
Negatif duygulardan korkarım. Intikam,hırs,ihanet,yalan..kaybolana kadar kaybolurum ortalardan.
Çünkü zarar vermeyi sevmem,birini üzmekten korkarım; en büyük fobilerimden biridir. Üzülmem tercihimdir,alışkınım.Ama karşımdaki kişiyi üzüyor olmak benim için hem nadir hem de kontrol dışı bir durum. Acıyla başa çıkabilir,onunla beslenebilirim. Peki ya o ? Her bünyeye yaramaz acı.
Pişman olmak acziyettir-hele ki yüksek sesle diğer mahlukatların duyabileceği şekilde söylemek ömür törpüsüdür. Genelde yaptıklarımın arkasında dururum. Pişmanlığa teğet geçer gibi olursam da yanımda belirir, "yapmışsam mutlaka bir sebebi vardır" derim.
Geçmiş saplantılıyım. Gelecekten çok,geçmişe dönük yaşar,yaptıklarımın saçıma birkaç tutam daha kontrast kattığına inanırım.Bunu destekleyen bir yerde yaşıyorum - which is full of reminiscences.. Işe giderken ve gelirken gördüğüm absurd mağaza isimleri dışındakiler,hep bir dönem kalbimi sızlatan adamlara ait.
Genelde kendimi sorgularım. Yalnızım. Gözlerimi kapattığımda en yalnızım.

Kalbimde anlamsız asidik bir sancı var,boğazımda yumru,yutkunurken gözlerim yanıyor.

Unlike past,I don't like watersheds - against my compulsive melancholia.

Epiphany comes next..n then..

Lust in Peace. /lʌst ɪn pɪs /

5 Temmuz 2013 Cuma

1 (two) way ticket


Toplu taşımanın artık bağımsız bir cumhuriyet haline geldiği bir şehirde yaşıyorum. Bu kendi halinde ve yörüngesinde hareket eden cumhuriyetçikte mülteciler gibi bir oraya bir buraya savruluyorum. Zaten darbe almadan yolculuk yapıp, evine bütün dönebilen insanların part-time Cirque du Soleil'de yer alabileceğine inanıyorum. Örneğin ;

Dün rutinime ebru çalışması yaparcasına kısacık ders aramda akraba ziyareti yapayım dedim - hani şu akbaba olmayanlarından. Istikamet Kabataş - Bağcılar. Sabahın ilk saatlerinden beri karşılaştığım hemen hemen herkesin ne yediğini belli eden çeşitli uzuvlarından çıkardığı gazı solumak zorunda kaldığımdan, kafam güzel bir halde tramwaya bindim. Önce bir adam elinde döner ve ayranla bindi. Ayaktaydı ama sehpası bile vardı ! Adeta ikinci evi bellemiş. Önemsememeye çalıştım. Dayanması yürekten ziyade mide gerektiren camlardaki kafa yağlarına rağmen iştahla yedi,bitirdi. Bense etrafı incelemeye başladım.

Önce yan rayda duran tramway dikkatimi çekti. Üzerindeki reklamda eğitimle ilgili birşeyleri içeren reklamla kaplanmıştı. Algıda seçicilik dedim ve gözlerime inanamadım !! Kapısı açıktı ve YARAK ÖĞRENME yazıyordu ! :/ kapı kapandığında tuttuğum nefesimi bıraktım. Meğersem Anlayarak Öğrenme yazıyormuş. Peki kapının tam oraya denk bir şekilde açılması nasıl ve neye göre hesaplanmıştı ? Illuminatinin bir oyunu muydu bu ? yoksa redhack mi çalım atmıştı ?
Sonra kenarda asılı bir ilan gördüm. "Girne Amerikan Üniversitesi Kıbrıs'ı kazan, Ingiltere'de oku !" huh ? ????? efendim ?? bu nasıl bir dilemma ? öğrencilerden önce kararı kim vermeli sizce ?

Semte doğru girdiğimde panoları incelemeye başladım. "Ucuzlık pazarı" yazıyordu . Neden ? Ne demekti o ? Hani ucuz görünüşüne aldanma kasada ananı skcem demek miydi o ? Ardından bir kuaför tabelası gördüm : Ali Polat Güzellik Salonu . Bu neyin kafası ? Zaten 92 serisinden hangi otobüse binersem bineyim telefon melodileri cendere cendere çalıyor,bu Bağcılar - Güngören yavru kurtlar vadisi miydi ? Polat bu kimliğe bürünmeden önce Ali değil miydi ? Ne oluyordu yahu ? Yoksa Ali gibi geliyorsunuz ve biz sizi Polatmışçasına değiştiriyoruz mesajı mı veriliyordu ?

All these questions remained unanswered. And it was the end of my journey.