21 Eylül 2018 Cuma

self-awareness


Moduma göre dinlediğim şarkılar var benim. Doyamıyorsam peş peşe/art arda/cılkı çıkasıya dinlerim. Bir yerden sonra başka bir parça girer hayatıma,diğerini askıya alır,onu dinlerim. Sonra bunların bazıları elenir, bazıları da "eskitemediklerim" olur ve çok modlu durumlarıma eşlik eder. Sanırım ilişkiler de böyle : yaz şarkıları vs yaz aşkları, örneğin.Tırt, kış sonrası gelen,enerji dinçleştiren ve güneş dostu. Zayıflayan güneş ışınları Eylül'de hüküm sürerken son bulur genellikle.

Zaten aşk birazcık da kişisel seçimler sonucu üremiyor mu? Kılıfının aksine aklı başından alan bir şey değildir yani. İtiraf edilemeyen, bastırılmış hislerin etten görüntüsüdür aşk.
Aşk, özbenlik için alınmış bir ötenazi kararıdır; ömrünü sen biçersin.
Bunun altına sığınıp, "delilik" kabuğunu kırmaktır. Yapılan / yıkılan eylemler de bu deliliğin meyvesidir aslında.
Kendine küçük elektroşoklar ver(dir)mektir. Acı ise hedef, acıyı besleyene gidersin. Bu yine senin tercihindir. Aslında kişiler değildir tutukluğun sebebi, o hissi verebilen(ler)dir. İhtiyacın olanı alabildiğin sürece aşktasındır, aşıksındır.
Ne kadar savunmasız olursan ol, karşı taraf asla yüzde yüz bilemez orada niçin olduğunu. Aşk; bencillikten doğar, sencillikte ürer ve poligamide közlenir. Karmakarışık bir deneyimdir aşk, çok da yitirmemesi gerekir gizemini.

Bir kere gelmişsen zaten buralara, zaafının zaafı olursun ve bir daha da asla eski tadını vermez. Bu yüzden zordur geçmişten kopmak.
Her ne kadar umut verici oluyorsa her geçen gün bir öncekinden, geçmişe olan özlem o kadar şiddetli artar, acıtır ve arzulanır.
Gelen gideni aratmaz, giden olmaz çünkü. Gelenlerin askıda mı kalacağı yoksa eskimeyenlerden mi...

14 Eylül 2018 Cuma

kabuk

Bazen istemsizce üzerine bastığım salyangozun görüntüsü hak edişinin sonucunda kırdığım insanların bürüntüsünden daha üzücü geliyor..