30 Kasım 2013 Cumartesi

carpe noctem

Saat : 2.23 a.m.

Bu yazıyı yayınladığımda saçma sapan bir saat görünecek,çünkü ayarı yapılmadı. Tarih doğru,saat kendi aleminde. Mailimde de böyle..
Bu büyük bir sorun mu ? Olabilir. "a.m." çıkışlı bir yazının "p.m." görünmesi arasında çok fark var. Gündüzleri üretemem ben, malzeme toplarım, ama gece ürün verir onlar.

Zamanın tek uyumsuzluğu buradan vurmuyor bana ne yazık ki..
Herşeyimi körü körüne zamana bırakmışken ben, o çalım atıyor. Evet, zamandan beklentim büyük. En iyi doktor,hoca,yoldaş..zamana güveniyorum. Öyle çok güveniyorum ki, tutmuyorsa eğer, bir bilindik vardır diyorum, yine zamana bırakıp,sürükleniyorum ve bazen sürünüyorum. Premature doğan birisinin çok da öfkeli olmaya hakkı yok sanırım zamana karşı ?
Hem bu kadar aceleciyken ben, hala geç kalınmışlıksa bahis, o iş olmamalıdır bariz. Gayet net.

Zaman kavramı..

Gönlümden geçen çok şey var ama zaman yok. Gönül ve zaman birbirinden pek hoşlaşmıyor. Zaman daha çok yalnızlık mezesi aslında.
Çifti olan biri ne anlar zamansızlıktan ? Günü geciken bir kadın ya da erken boşalan bir eş..bu mevzulardır onların zaman anlayışı. Yalnız insansa hep beklemektedir. Bazen, uzun gecelerde, saniyenin geçişi, derinlerden alınırken tüm iç organları dağlayan nefes gibidir. O bir saniye, karşılıklı göz kırpışması da olabilir. Camlarda beklerken ezilen dirsekler ya da telefona bakarken şaşı olmuş gözler.. İşte bunlar hep zaman.

Zaman, su gibi akıp gitmiyor her zaman. Birikip, bunalıp, ısınan havayla yükselebiliyor. Sonucu genelde gözyaşı ya da yağmur olarak somutlaşabiliyor. O yüzden, eğer gidecekse birisi ve geride kalacaksam ben yine, yağmur yağarken..

Zamanım bitti !