Eylül ayının buhranlarını bu sene buralara kusmadan içimde hallettim ve nihayetinde serinleyen hava ile birlikte özüme dönmeye başladım, kendimi attım dışarılara.
Bu sene daha sert geçiyor; içeride çözmeye çalıştıkça eş zamanlı olarak çürüyor insan, ehh yaş da geçiyor ya..neyse..
Birkaç hafta sonra Sarajevo'ya gidiyorum ve bu benim ilk "outta-comfort-zone" deneyimim olacak. Tek olmasını istemedim hiç, önceliğim olan insanlara teklif ettim, ısrar etmedim fakat. Korkuyorum da birazcık. Dil biliyorum evet, derdim de bu değil zaten. Biraz derdimden bahsetmek isterim :
Yıllardır her şeyi kendi başıma yaptığım için, yani yalnız olmaması gereken şeyleri de en iyi şekilde kendim yaptığım için, bir geçmiş döngüsüne saplanmış bulunmaktayım ve bunu bu platformda bile yeterince ima ettim. Yeni anılar biriktirmeye ihtiyacım var; biriktireyim ki, eskiler uçsun gitsin, iyileşeyim, umudum olsun. Görünüşe göre bu dönüm noktasını da tek başıma atlatacağım; sık sık yabancılaşma gelmiyormuş da ben haftada en az iki kez mevcut hayatıma yeniden oryantasyon çalışması yapmıyormuşum gibi..
Gerçek yalnızlık, bunu dile getirdiğinizde herkesin sağır kesildiği ya da yok olduğu zaman en çok hissettirir kendini.
Velhasılıkelam, kiminin parası yok (ama bana kadar), kiminin de vakti yok (benim için). Bahşedilen aklı birazcık kullanabilirsek, önceliklerimin önceliği olmadığım aşikâr. Oysa o kadar yetiyor ki bana, az önce bahsettiğim bahşedilen akıl kullanılırsa kolayca görülebilecek. Öte yandan;
O kadar mutluy(d)um ki bir süredir, ilk kez ölmek istemedim. :
Siz hiç hiç bir şey yiyip içmeden tok hissedip, yine hiç bir şey kullanmadan sarhoş oldunuz mu? Ben deneyimledim, hem de nasıl; diş etlerimin uyuşmasından, midemdeki kelebeklerin flamencosuna kadar..ama kiminin panzehiri kiminin zehiri olur bu hayatta ve bazı insanlar kusursuz kötüdür ya da sadece hasta.
Ve bazı insanların varlığı, yokluğundan daha ağır gelir "bu" cihanda.